mel`s

Tuesday, March 01, 2011

Ben hep benim eğrisi doğrusuyla

son hayat trendind hepimiz kafamızda oluşturduğumuz ve ideal olduğunu düşündüğümüz profilin klundan bacağından bir yerinden içine girip orada hapsaolmayı tercih ediyoruz, sonra kapana kısılmışlık duygusu ortaya çıkıyor ve depresif ruh halleri. eleştirilerin en büyük kaynağı bu değil mi aslında; bütün kadınlar kendilerinden 10 yaş küçük bir adamla sadece sevebildikleri için birlikte olmak istemezler mi? ya da o muhteşem sırty dekoltesi arasında peynir olabildiğiniz sosyal normlar olmasa sizde de ne kadar güzel dururdu...
bir de bu nedenle kendilerini herşeyden çekenler var; olmaz yapmamalıyız. hem ne gerek var ki. ben biliyorum herşey birbirinin fotokopsi ve ben burada da başarısız olmaya katlanamam, korkuyorum. psikolojide kaybetme ve ilişkilerde başarısız olma korkularının 2 göstergesi var; ya üzerine yapışıp kalıyoruz ya da defol git hayatımdan seni hiç istemiyorum diyoruz. sonrası her 2 taraf için de travmatik bir duruma dönüşüyor. çünkü kalbin istediğini akıl reddeder ve vücüdu kendi yönüne çevirirse orada patladın demektir. bundan sonra içtiğin her içkiden, çıktığın her geceden ve sevmesen de seviştiğin her insandan sonra kalbinin yıkık patlamalarının arasında sıkışıp kalıyor olursun. arıza dediğimiz terminoloji de burada açığa çıktı bence; bence arıza insanların içlerinden geldikleri gibi yaşayamamaları nedeniyle hayatta total başarısızlığa uğramaları ve bunun telafisini alakasız şeylerle yapmaya çalışmalarıdır. mesela domates isteğinizi portakalla gidermeye çalışmak gibi. oysa ben mesela hayatımdaki herkesi bir portakal gibi değil; kendi özel eşsiz erleri kendilerinden başka hiçbirşeyle dolmayacakmış edasıyla hassas ve aşık bir şekilde severim. biliyorum mesela; bir gün karşıdaki telefon açılmayabilir; ben bir daha asla feridunla kahve içemeyebilirim; belki yarın sabah kalkarım ve suratımın bir tarafı başımın üzerine yapışmıştır ne bileyim bağlarım kopar 3 hafta yatağa kapanırım ya da ölürüm.. dümdüz ölürüm işte. o yüzden hakkıyla sevmeye çalışırım her zaman, öyle sevmeye çalışırım ki ileride arkama döndüğümde hiç keşkem olmasın. 30 yaşında farkettim ki beni hayatta en çok kitleyen ve sıkıntıya sokan keşkelerim olmuş.
o yüzden mesela evrensel doğrulara karşı çıkıp seni özledim diyebiliyorum, gece 3'te üzerimde pijamayla waffle yemeye gidebiliyorum, yolun ortasında sevgilimle öpüşüp dansedebiliyorum,
insanın en büyük ikilemi yine kendisinde saklıdır. önemli olan sen ne kadar özel bir insansın ki beni hem yerin dibine batırıp bir o kadar da şiddetli sevebiliyorsun diyebilmektir. sonra güzel sevişebilmektir, gerisi bir şekilde yolunu buluyor.. ve affedebilmek tabii ki...

p.s. sana hala kızmıyorum...

Mel